TaaPunaT

ADEM KENAN

TaaPunaT

Sen bana bakma,
Ben senin baktığın yerde olurum..

02 Aralık, 2015

Kelimelerin Sonbaharı

"İnsan en çok kaçtığı şeyden asla kurtulamıyor." diyor Proust
bir süre sonra anladım ki vazgeçilmeyecek olan sen değilsin vazgeçmeyi bilmeyen benim diyerek tamamlıyorsun paragrafı. Kelimelerin susuyor sonra bir hüzün kaplıyor etrafını göz yaşlarını arıyorsun, canın yanıyor ama ağlayamıyorsun.  ne kadar saklasan da anıları tutamıyorsun yüreğinin kenarında köşesinde onları, hep duruyor en merkezde. Bittiği gibi kalmıyor hiçbir sevda, sen hep anlarda anılarla devam ediyorsun gelecek içinde geçmişi yaşıyorsun ve bu sana acıların en acısını veriyor. En neşeli anında yakalıyor onlar seni, gülümsemelerin o an solmaya başlıyor, kimse ne olduğunu anlamıyor ve sen anlatamıyorsun da.. İnancını kaybediyorsun çünkü tüm insanlara tek birisi yüzünden, giderek yanlızlaşıyorsun ne anlatmak ne anlaşılmak istiyorsun, susuyorsun ve sustukça karanlık oluyorsun sonbahar akşamlarında.. Ne yaz bitiyor o yılın mevsimlerinden ne de kış geliyor. Sonbahar artık tüm mevsimler..
Adem

Artık onunla olamayacağını biliyorsun, belki de tek bildiğin şey bu oluyor. Olmayacağını bilebilsen belki öğreneceğin , öğrendikçe yaşamak isteyeceğin şeyleri de farkedeceksin.. Tek bir harf kaderini değiştiriyor işte.. Seviyorum ve sevmiyorum gibi, seviyor ve sevmiyor gibi, seviliyor ve sevilmiyor gibi.. Fazlasına da gerek kalmıyor bazen harfler yer değiştiriyor ve sen yine acı çekiyorsun, seviyorum ve seviyormu gibi.. ir Kelimelerin oyunu devam ediyor ve sonra üzülüyorum, üzülmüyor, üzülüyormu oluyor birden hem çalıyor seni senden bir eksik bir fazla hem yerle bir ediyor fazlasıyla.. Kelimeler kadar can yakıcı hiçbir silah yoktur bu dünyada, bir şey daha öğreniyorsun ama bu kez öğrenmek istemeyeceğin bir şey oluyor bu da..
Adem Kenan



21 Ağustos, 2013

Şehirler Arası İletişim Sorunu

Oysa demiyor muydu yüce şairler ; aynı gökyüzünün insanlarıyız, aldığımız nefes bir, gözlerimizde parlayan güneş eşit uzaklıkta .. Anlaşılan hiçte yüce değilmiş, en uzak mesafeyi tanımlarken Can Yücel '' iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan'' en acı gerçeği lanse etmemiş miydi? Can Yücel'i burada anlamamak ondan uzak değil miydi, sözcükleri kafamın içine bağdaş kurmuş nirvana erbabı bir rahipken ben ona saygısızlık edebilir miyim? Bir insan ne kadar uzakta olabilir, bunu kilometrelerle ölçebilir miyiz, yoksa düşünce hızıyla gidilebilen heryer yakın mıydı, yakınır mıydı şehirler arası otobüs terminallerinde içilen koyu ve acı bir çay dudaklara sinen sigara dumanına.. değil miydi ki en güzel çaylar sigara eşliğinde ve özlem dolu olanlar. İçmeyen bilemez bunu, içenlerse ifade edemez zaten. Şehirler arası otobus terminallerinde değil miydi bizim en büyük en özlemli en hüzün ve en umut dolu aşka yelken açışlarımız. Uçaklarda yoktu eskiden sadece rüzgara kanat çırpan kağıttan uçaklarımız vardı kuyruğunda sevda sözleri taşıyan. Aşk gözlerde mi yansırdı yoksa daha çok bir nutka armağan edilen kelimelerde mi? Yürekten gelen sözlerin dinletisimiydi yoksa bir bedenin gölgesi mi? Aşk bir ruh muydu yoksa beden mi? Yanında olmak neydi peki, adımlarının izdüşümü mü yoksa düşüncelerin birbirini örtmesi mi.. Bilinmezdi aşkın bir çaresizlik olduğunu.. Aşkın çaresizlikten çıktığı nokta da ya nefret ya da sevgi yığını olduğunu. Pandoranın kutusuydu aşk, içinde türlü türlü duygular çıkan, size seçme hakkı tanımayan ve o kutuda en son kalan. Uzaktan sevmek yakınlaştırmıyor muydu kalpleri, ve yanında olmak ellerini tutup gülüşünü aniden öpmek, hayali daha güzel miydi yoksa gerçekten ıslak bir öpücük müydü kurumaya mahkum olan. Şehirler arasında yolculuklarda oysa ben en müsaittim aşık olmaya, bedenim uzaklaşıyordu o karanlık o sessiz o tenha yolların zihnimde bıraktığı aydınlıklarda, yabancı bir yığın insanın uykularını izlerken onların rüyalarına ulaşabilme arzusuyla hikayeler yazmaktı bana göre sevmek. Çok müsait bir yer olurdu o yüzden o terminaller bir aşka binmeye. İçinde aşk geçen en uzun yazım olsa gerek bu, oysa ben aşkı dillendirebilecek birşey olduguna inanmıyordum, şimdi aşkın bir yansıma oldugu gerçeğiyle ve anlamsızlıgıyla sıralayabiliyorum cümlelerimi. Parmaklarım düşüncelerimin hızına yetişmek için bir acelelik içinde iken zıttı kadar yavaş atıyor kalbim. Ben uzaklarda öldüm galiba, bir uçak yolculugunda yada otobüs.. belki hiçbir istasyonda bekleyeni olmayan bir tren, ya da fırtınaların dahi kucak acmakta eğreti durduğu bir gemi.. Bedenlerin tükendiği yerde aşklar başlar..

20 Ağustos, 2013

Vazgeçmek

Vazgeçmek için bir kalem bi de nefesin dahi dokunmadığı bir kağıt lazım. Önce kalbinde kalan ne varsa atmalısın beyninin içine ve sonra dökmelisin onları mürekkebin ucuna dokundurarak kirlensin diye beyaz sayfalara. Vazgeçmek kolay değildir esasında, nutuk tutulması yaşar çünkü insan. Hele ki bir erkek için vazgeçmek.. ağlayamazsın ki, ya da anlatamazsın kimseye. bir savunma mekanizmasına sahip değilsin sadece maskeni takıp çıkarsın sokaklara. Her adımın acı verir ve acılar pekiştirir senin vazgeçememeni. Zamanla bunu da öğrenir bir erkek, maskesini kullanmayı.. Ardına bakmadan çekip gitmeyi öğrenir aslında ardında kendisini bırakarak. bir deprem yaşarda zihninde viran olur düşünceler. ama bilir ki o viran da artık yükselmez yeniden düşler. hatırlamak sadece acı verir. ve gerçekten acılar hatıralar içindedir. öyle ansızın yakalar ki bazen kulaklarına misafir olan aşina bir şarkı ile seni, ya da arkadan gördüğün kızıl sarı siyah saçların savrulduğu rüzgarlarla veya hiçbir akiyona gerek duymaz öylece gülümserken sen bir arkadaş ortamında koyu muhabbette çakar tokatı senin yüzüne ve gülümsemen dişlerin arasına takılan ve çıkmayan bir et parçası gibi kalır öylece. Ve bana göre kimse vazgeçilmez değildir, bir annenin için evladı hariç. Kendinden parçadır çünkü o,başkası değil kendisidir evlat denilen büyüdükçe küstahlaşan insan. Ne yazıktır aşkta bir evlattır büyütürsün ve büyüdükçe küstahlaşır. Aşk için iki kişiye gerek yoktur, tüm aşklar tek kişiliktir, çünkü aşklar tek yönlüdür. O yüzden bir ayrılık ertesinde sen senden gidenden değil aşktan vazgeçemezsin. Neden terketti dediğin kişi etten kemikten bir yıgındır ama ona ruh veren senin aşkındır. vazgeçmek aşkta limitini dolduranlar için kürdanla dişini karıştırmaktan öte birşey değildir.

20 Nisan, 2011

I LOVE THIS GAME



Bundan 3-4 sene önce bir öğrenci evinde ki uykusuz gecelerin birinde tesadüfen açtığım NBA TV de izlediğim yeşil formalı takımın oyuncuları benim için yepyeni bir tutku olmuştu.. Giderek artan merakım, basketbol sevdam ile bütünleşince fanatik bir Boston Celtics fanı oldum. Yeşil rengini ben C's ile daha bir sevdim. KG'nin hırsı, P.Pierce'ın o özgüveni, Allen'in keskin nişancılıgı ve sogukkanlılıgı, Rondo nun o acemi ama sevimli yüz ifadeleri sıkıca bağladı beni bu renklere.. 2008'de gelen şampiyonluk, içgüdüsel olarak ortaya çıkan L.A.L antipatikliği sürekli NBA takipçisi olmama neden oldu.. Uzun zamandır NBA ile ilgili yazılar yazmayı planlasamda kısmet bugune oldu... Playyoffların başlamasıyla sertlik, mücadele, hırs ve azim dolu yazılarda burada yerini almaya başlayacaktır..

23 Mart, 2011

Orda Olduğunu Biliyordum..

Orda olduğunu biliyordum, rüzgarlar senin kokunu taşırken bana , güneş gözlerime senin bakışlarınla dokundukça, sessizlikler senin sesini bana fısıldadıkça, dudaklarıma düşen yağmur damlası senin teninden koptukça, ve ben sustukça senin sözlerin var oluyorsa orda olduğunu biliyordum..

10 Mart, 2011

INDREAM

Geçenlerde bir reklam panosunda gördüğüm ''büyük indream'' yazısı beni bazı şeyler hakkında düşünmeye sevketti. Öncelikle severim böyle yaratıcı kelime oyunlarını ve kombinasyonlarını. Velhasıl dillerin kaynaşması ne kadar doğru bir olaydır diye şüphelerim olmaktadır. Kaynaşma derkende aklıma Globalization düşüncesi geldi.. Uzun zamandan beri globalization ( küreselleşme) ile ilgili birşeyler görmüyorum. Hazırlıkta iken varsa yoksa globalizationdu.. there has been a growing tendency ... ile başlayan cümleler er geç globalization'a varıyordu.. Ülkelerin değişim süreçlerinde görüyoruz ki tek bir dünyadan ziyade kendi içinde dünyalar oluşmaktadır. Avrupa'nın daha bir çekirdek aile olma çabalarını gördük Yunanistan sorunsallığından sonra, Rusya zaten kendi dünyasını iyice temize çekti Gürcistan savaşıyla, Amerika kabuğuna çekilir gibi gözüksede Afganistan ve Irak'ta istediğini almayı başardı.. İran gürültüyle sert profil çizerek kendi dünyasını oluşturdu.. Çin sessiz ve dev adımlarla ve devasa nufusuyla eski ama yenilenen Dünya olmakta.. Şimdi bunların birlikte hareket etmesi gibi bir durum olabilir mi? Bence hayır.. Herkes kendi çizgisini belirlemekte.. Yalnız Afrika'nın bulanık görüntüsü hakknda söz edilebilir.. Hükmeden dünya, daha bir global olanlar hani, önlerinde ki kristal küre ye bakarak dünya haritasında coğrafyalar üzerinde hokus pokuslarla görüntüleri değiştirmekte, tak 2.Cd'yi modu.. Tunus, Libya, Mısır vs örneklerinde olduğu gibi..
George Orwell'in Hayvan Çifliği kitabında ki göndermesi "Bütün hayvanlar eşittir FAKAT Bazı hayvanlar ötekilerden daha fazla eşittir''akıllara geliyor hemen..
Evet bunları niye yazdım,bir kelimeden nerelere geldim bilmiyorum..
indream.. Rüyalarda.. Globalization da öyle rüyalarda işte..

07 Mart, 2011

Z-AMANSIZ

Bugunude yarın gibi sanan çocukların zamansal kavram yanılgılarına sahibim bende.. Israrla belirttiğim gibi sahip olamadığımız yegane şeyin zaman değilmiydi..Ve öyle zamansız kaçışlar yada kaçırışlar büyülemezmiydi bizleri.. Birisini tanırsın, yabancıdır sana, ilk görüşte yada ilk cümlesinde sen onun hayat hikayesini bile okursun sanki.. Öylesina aşinadır ki ürkütür seni.. Ürktükçe sen büyülenirsin aslında.. Sormak istediklerin vardır ama büyü bozulmasın diye dilin varmaz. Sadece onunla olmayı onunla düşünmeyi onunla uyanmayı onunla uyumayı bilirsin yaşarsın tadarsın.. Sabah uyandıgında telefonuna saat için değilde onun mesajı varmış mı diye bakarsan, ve bilirsen ki o saatte o hala uyuyordur mesaj atamayacaktır ama uyanmış olsa mesaj gönderecektir diye.. Fiziksellikten öte tutkuların sevincidir o yüzündeki aptalca gülümsemeler..
Bir kedi gibi hafiften kapatırsın gözlerini battaniyeni iyice sararsın sanki ona daha sıkı sarılmışcasına, sıcaklığını hissedersin derin bir nefes çekip kokusunu almak istersin ve uyanmak zorunda oldugunu bile bile onunla uyumaya devam edersin..
ZAMANSIZLIK böyle birşey işte..
Hiç olmadık yerde hiç olmadık zamanda hiç ummadık biriyle..

06 Ekim, 2010

Esk-iz-Ler

BazEn insan yazmak ister öylesine..
Apansız, ansız ne istediğini bilmeyen sırf zarar vermek için kanına karışan ve nefesin kokan düşüncelerle mücadele etmek gibi zor bir şey var mıdır ki acaba.. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyor dediğin zamanlarda, yürürken farkettiğin o asık yüz ifadesinde bulursun bu halleri.. Kah kendinle konuşursun, kah susturmak için susarsın.. Konuşurda içinde ki şeytani bu sesler sen dinlersin.. Lanet olası bir gündü demek için yarını beklerken zamanın akış hızının ne denli yavaşlayabileceğini farkedersin..
İşte böyle başlar senin kaçışların.. Kaçış derken, rotası çizilmiş olanlarından değil, sadece kaçmak için düştüğün yollara.. Yollar derken, asfaltlara bürünmüş olanlarından değil, aklın ucunu kaçırmış yollardan gerçersin.. Ayaklarının götüremediği yerlere ışık hızıyla varabilmek için.. Düşler ülkesi der bazısı, bazısı iç dünyam..

Lafları böyle gevelersin, çiğnersin kelimeleri düşlerinin arasında.. Kimse anlamaz ne anlatmak istediğini, kendi dilinde konuşursun çünkü, hani kendi sesinin yabancılığıdır dinlediğin.. Ben ne anlatmak istediysem siz anlayasınız diye değildir kısaca.. Kendini benim yerime koyup kendin gibi düşüneceksen iyice anlamsızlaşacaktır zaten..

27 Aralık, 2009

AVATAR


Uzun zamandır bir film hakkında bir şeyler yazmak istiyordum. Velakin uzun zamandır sinemadan uzak kaldığımdan ötürü yazamadım bir şeyler. Mastercard sloganıyla kandırılmamın ardından uzun süre sonra sinemada bir film izleme fırsatım oldu. Klasikçi birisi olarak nedense yeni filmlere önyargıyla bakmışımdır. Benim için bir filmde önemli olan kurgudur. Sırf gözlere hitap eden filmleri pek sevmemişimdir. O yüzden 2012 filminin içi boş bir film olduğunu düşünerek gitmedim. Recep İvedik serisinden bir farkı yoktur bu bağlamda. En sevdiği ilk 10 film arasında 12 Angry Man, The General gibi iki filmi yerleştirmiş birisinden de beklenmez herhalde. Uzun bir giriş oldu farkındayım ve mevzuya geçiyorum

Avatar görsel olarak harika bir filmdi evet. Efektler grafikler herşey harika. Görsellik adına herşey vardı kısaca. Üstüne üstük 3D olayı ile sizi sinema salonundan alıp filmin içine bile sokabiliyor. Ormanın içinde geziyormuşsunuz havası. Bunlar önemli şeyler tabi ki ama ya içerik?
Klasik bir hollywood filminin ötesine geçtiğini düşünmüyorum. Birileri mutasyona uğruyor, yada uzaylılar geliyor dünyanın sonu yaklaşıyor vs vs vs. İtici gelmiştir bu filmler. Avatar ortada kalmış bir film gibime geliyor bu noktada. Doğanın yok edilmesi, insanların para uğruna önüne geleni yok etmesi, gözünü kırpmadan kendi cinsinden olmayan herşeyi yakıp yıkmaya çalışması gibi düşünceler işlenmeye çalışılmış.Ama askıda kalmış bunlar. Kaç kişi sinemadan çıktığında bunları düşünmüştür? Paganizm kölesi bir toplum, mutasyona uğramış insanımsı yaratıklar, garip bir dünya ve absurd bir aşk hikayesi. Ve kurtarıcı kahraman; sakat bir asker. Klasik bir hikaye ama insanları filmi ütopik sanmasını sağlayan kurgu bu işte. Modern toplumların! ( batılı deniyor bunlara) kendinden farklıları görme biçimini yansıtıyor bu film. Amerikan savaş uçaklarına taş atan ıraklı bir vatandaşın hikayesinden farklı değil. Kurtarıcının bu noktada modern toplumdan! çıkması kaçınılamazdı bu filmde.
Ayrıca hep şu son saniyede birisinin çıkıp kötü karakteri öldürmesini anlayamıyorum. 5 dk önce kurtarsa nolcak sanki.
James Cameron harika bir yönetmen, ama iyi bir senarist bulması gerekiyor kendine.

21 Aralık, 2009

Careless Whisper - George Michael

Careless WhispereBazı şarkılar vardı hani içini acıtır.. Üst üste yak be oğlum bir cigara daha dersin.. ve karanlıklarda sürüklenirsin o gece boyunca.. al sana işte öyle bir şarkı ademoğlu.. Derinliklerden gelen bir sestir bu.. yüreğinin sesiyle katlanıp gün yüzüne çıkan.. Bir şarkıdır kendini ifade etmeyi kolay bulduğun..Söze ne gerek üfle sigaranın dümanını ışıksız odanın gökyüzüne.. elbet bir rüzgar olur düşüncelerim ve gider benden öteye.. katılır başka düşüncelere.. Ve en önemlisi bence, senin onu düşündüğünü onun bilmediği zamanların şarkılarıdır bunlar.. Vesselam öyle işte.. Her güzel şey bitermiş, bunu bilirdimde her güzel şeyin ne zaman biteceğini bir türlü kestiremezdim.. Az mı oldu çok mu diyemiyorum.. En iyisi yetti bu kadarı da demektir =) Vesselam.. Her vesselam deyişte bir şey anlatmak istiyor ya insan, buna da uyuzum işte =)

Sessizlik

Ve bir garip ademoğlu..

Etiketler

ORTAK

Etiketler

Kitaplar

  • Karıncalar
  • SEMERKAND
  • Kürk Mantolu Madonna
  • Veronika Ölmek İstiyor
  • Red Tent

Tiger

Tiger

Hakkımda

Fotoğrafım
Paramparça Aşklar ve Köpekler...